29 Ekim 2009 Perşembe

Amerika Birleşik Devletlerini anlayalım.Yeni Amerikan-İngiliz Petrol Emperyalizmi (NormanD.Livergood)

Yeni Amerikan-İngiliz Petrol Emperyalizmi (NormanD.Livergood) (Çeviri:Memed Varol)

Amerikan ve İngiliz yönetici çevreleri birkaç yüzyıldır askeri emperyalist bir politika izlemektedir. Amerikan devrimi halka demokrasi olarak pazarlanan yeni rejimle birlikte yeni ve İngiliz olmayan çevreleri iktidara getirdi. 20. yüzyılda bu Amerikalı yönetici çevreler Rockefeller, Brown, Harriman ve Morgan aile hanedanlıklarının hizmetinde oldular. Bush ailesi, Prescot Bush’dan beri Rockefeller, Brown ve Harriman hanedanlıklarının valileri olarak onların çıkarlarına hizmet etti.

Amerikan-İngiliz yönetici çevreleri dünyada kullanılacak enerji kaynaklarının petrol ve doğal gaz olmasına karar verdiler, tıpkı uyuşturucu maddenin alkol ve tütün olmasına karar verdikleri gibi.
Petrol holdinglerinin 1911’de ABD hükümetince parçalanmasının ardından ortaya çıkan sorunları aşmak için John Rockefeller, dünyadaki petrol, doğal gaz ve nükleer enerji rezervleri üzerinde denetim kurmaya yönelik faaliyetlere girişti. I. Dünya Savaşı, dünyadaki petrol kartellerinin (Standart, Shell, British Petroleum) Fransa, Hollanda, Japonya ve Portekiz’in sömürgelerini ele geçirme stratejisiydi. Savaş makineleri artık petrol ürünleriyle çalışıyordu ve bu yüzden petrolün mülkiyeti artık bir savaşı kimin kazanıp kimin kaybedeceğini dolayısıyla dünyayı kimin yöneteceğini belirleyebilirdi. Petrol, altının yerine iktidarın-gücün sembolü oldu.
1919’a kadar uluslara ya da ülkelere dayanmayan yalnızca özel şirketlere dayanan petrol imparatorluğu dünyayı yönetti.
Basra Körfezi ve Güneydoğu Asya’daki petrol alanlarını elinde tutan üç büyük petrol karteli Sovyetler Birliği’nin güneyindeki büyük petrol rezervlerini de ele geçirmek istedi. Almanya, İtalya ve Japonya’daki faşist rejimleri, Rusya’yı işgal eder ve denetimi ele geçirir umuduyla desteklediler. Petrol kartelleri Almanya, İtalya ve Japonya’daki rejimleri yenilgiye uğratarak Sovyetler Birliği’ndeki petrol rezervlerini denetimleri altına almayı planladılar. Rockefeller çevresi aynı zamanda Basra Körfezi petrolünü British-Persian Petroleum kartelinin ve Güneydoğu Asya petrollerini de Royal Dutch Shell’in elinden almayı planladı.
ABD II.Dünya Savaşı’na 1941 Temmuzunda Başkan Roosevelt Japonya’ya bütün nakliye ve ticaretin durdurulması emrini imzaladığında girdi. Bunun Japonya’nın Fransız Hindi Çini’nin işgalinin bedeli olduğu söylendi. Roosevelt’in ambargosu Japonya’ya petrol satışını durdurdu ve kısa sürede bütün Japon ekonomisini ağır biçimde etkiledi. 1941 Kasım sonuna doğru Japonya Washington’a diplomatik yolla yazılı bir savaş uyarısında bulundu, ambargonun derhal kaldırılmasını talep etti, aksi halde Pasifik’teki Amerikan şehirlerine saldırı düzenleyeceğini belirtti. Resmi diplomatik uyarı göz ardı edilerek hiçbir yanıt verilmedi. Sadece 2 hafta sonra da Japonlar Pearl Harbour’da üslenen Amerikan ambargo gemilerini bombaladı.
1939 ve 1940’da Almanya ve İtalya, 3 büyük petrol kartelinin planlarının aksine Rusya’ya saldırmadı. Bunun yerine Alman General Rommel Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek ve kanaldan yapılan bütün petrol nakliyesini denetlemek için Kuzey Afrika’ya yöneldi. Rommel o zaman İran’a kadar gitmeyi ve İngilizler’i British Persian petrol yataklarından atmayı planlamıştı. Bu arada Japonlar 1939’da Rusya’ya başarısız bir saldırıda bulunduktan sonra Güneydoğu Asya’ya girdiler ve Royal Dutch Shell’in bütün petrol yataklarını ele geçirdiler. 1945’de Japonlar’ın yenilgisiyle Royal Dutch Shell’in petrol yataklarının büyük bölümü Rockefeller’in Standart Oil’inin eline geçti.
Hitler Romanya’daki petrol yataklarını 1939’a kadar ele geçirmeyi planlamıştı. Böylece Almanya kendi petrol yataklarına sahip olacaktı. Bu başarıldı. Rommel ise 1941’e kadar İran’daki, 1942’ye kadar da Rusya’daki petrol yataklarını ele geçirecekti. İşte yalnızca o zaman Hitler ABD ile savaşa girişebilmek için yeterli petrol kaynaklarına sahip olacaktı. Fakat Pearl Harbour saldırısından sonra bir haftadan kısa bir sürede Japonya Hitler’i ABD’ye savaş açmaya ikna etti. Hitler bunu Japonlar’ın Rusya’ya saldırması koşulu ile kabul etmişti. Çünkü Alman askerleri Rusya’da çamura saplandığından Rusya doğu cephesinde Japonya’ya karşı da kendini savunmak zorunda kalırsa Hitler stratejik bir avantaj kazanacaktı. Ancak Japonya’nın Rusya’ya saldırıya geçememesi nedeniyle Hitler Rusya’nın dışına sürüldü ve yakıt kaynaklarından yoksun kaldı. Romanya-Ploesti’deki petrol yatakları Almanya’nın her iki cephede savaşı sürdürmesi için yeterli değildi ve Almanya’nın savaş gücü zayıflamaya başladı.
Son büyük Alman kampanyası Rommel’in müttefik güçlerine karşı tanklarla giriştiği saldırı olan Bulge savaşıydı. O zaman Rommel müttefiklerin yakıt depolarını ele geçirmek üzereydi. Bu Amerikan ve İngiliz güçlerini durduracak ve Almanya’nın savaşı sürdürmesi için gerekli yakıtı sağlayacaktı. Ancak General Eisenhower müttefik yakıt depolarının yakılmasını emretti ve Almanya yenildi.
II. Dünya Savaşı’nın sonunda British-Persian Oil Company İran’daki zengin petrol yataklarını ele geçirdi. İranlılar Adolf Hitler’in Nazi “Ari ırk” hareketine desteklerini bildirdiler ve General Rommel’in Afrika’yı aşarak gelip kendilerini İngilizler’den “özgürleştirmesini” beklediler hatta Hitler’e desteklerini ülkelerinin adı Persia’yı Alman ‘aryan’ sözcüğünün Farsça karşılığı İran’a değiştirerek gösterdiler, ancak Almanya onları koruyamadı.
Basra Körfezi’ndeki petrol yataklarını İngilizler’in ellerinden almak için 1954’te Kermit Roosevelt, Franklin’in yeğeni, İran’da bir CIA darbesi düzenledi ve Amerika’nın desteklediği şahı iktidara getirdi. Şah İngilizler’i kovdu ve böylece Rockefeller’in Standart Oil’i British- Persian petrol yataklarını ele geçirdi
1954’te Occidental Petroleum’dan Armant Hammer Rockefeller’ın bir valisi, Rusya diktatörü Joseph Stalin’le petrolünü satması için bir anlaşma yaptı, petrolü Rus halkından çalıyordu. Rus petrolü o zaman dünya piyasalarında Stalin’in kendisinin satabileceğinden çok daha yüksek bir fiyata satıldı çünkü çok az ülke Stalin’den petrol almak istiyordu.
Occidental Petroleum ve Rusya iki uzun petrol boru hattı inşa ettiler. Bunlar Rus petrol yataklarından Hazar Denizi’nin iki yakası boyunca uzanıyordu. İran’daki eski British Persian –artık Standart Oil- petrol yataklarındaki boru hatlarını işlevsiz bıraktı. Sonraki 45 yıl boyunca Rusya petrolünü gizlice bu boru hatlarından gönderdi ve Standart Oil o petrolü, İran petrolü olarak adlandırarak dünya piyasalarına “Batı Teksas” fiyatıyla sattı. Hemen hemen 50 yıldır Amerikalılar otomobillerinde Rus petrollerini kullanıyorlar.
Ham petrolden mazot üreten Standart Oil rafinerileri San Francisco, Houston ve Los Angeles Amerikan petrol yataklarına uzak büyük limanlara kuruldu. Petrolün büyük bölümü bu büyük rafineri limanlarına Basra Körfezi’nden geliyordu.
1979’da Standart Oil’in desteklediği İran Şahı İngilizler’in desteklediği bir darbe ile devrildi ve yerine uzun süredir İngiliz beslemesi olan Ayetullah Humeyni geldi. İran üzerinden Rusya’dan petrol akışı aniden durdu. Irak ve Türkiye üzerinden başka boru hatları inşa edildi. Rus petrolü artık OPEC Arap-Ortadoğu petrolü olarak adlandırılıyor ve hatta daha yüksek “spot piyasa” fiyatlarıyla satılıyordu. Bu nedenle 1979’da Amerika ve Avrupa aniden mazot kıtlığı yaşadı ve fiyatlarda muazzam artışlar oldu. Aynı zamanda 1979’da Standart Oil, Rus Oil Afganistan üzerinden geçecek kısa güvenlikli yeni bir petrol boru hattı rotası oluşturmayı denedi. Ancak bu uzun süreli bir savaşa yol açtı ve proje terk edildi.
İran’da İngilizler’in denetlediği yeni rejim iktidara geldiğinde Rockefeller’ın etkilediği ABD hükümeti ABD’de bulunan İran’ın 7,9 milyar dolar değerindeki varlıklarına el koyma tehdidi savurdu. 4 Kasım 1979’da İranlı “teröristler” 65 Amerikalı’yı rehin aldı. Esas olarak rehine stratejisi ile Standart Oil’e şantaj yapıldı. Uzun görüşmelerin ardından 20 Ocak 1981’de Rockefeller yaratısı Başkan Jimmy Carter ABD hesaplarındaki 7,9 milyar doların İran’a transferine onay verdi.
27 Ocak 1988 Çarşamba günü Wall Street Journal’da anlatıldığı gibi Standart Oil, British Petroleum’la birleşti. Bu evlilik Standart Oil’in fiilen British Petroleum’u satın alması demekti. Birleşme sonucu oluşan şirketin adı BP-America idi. Wall Street Journal aldatıcı biçimde Standart Oil adı altında dünya çapındaki açgözlü piyasa ilişkileri hakkında kaygılarını belirtmeyi uygun görmedi.
Son 13 yıl boyunca BP-America 1911’de ABD hükümetinin Standart Oil’i parçalamasından önce varolan Standart Oil’in “ mini şirketleri” ile birleşti ya da denetimlerini ele geçirdi. Yeni Standart Oil rejimi şimdi BP-AMOCO olarak biliniyor ve dünyada çok az insan ne olduğunu anlamış durumda. Artık İngiltere Başbakanı Blair’in terörizm ile yeni savaşların niçin sözcüsü olduğunu anlamak mümkün (Hazar Denizi petrolü için savaş) .
II. Dünya Savaşı’nın sonunda General Douglas MacArthur Japonya’nın askeri yöneticisi oldu. MacArthur’un yardımcısı John D. Rockefeller’in dört torunundan biri olan Laurence Rockefeller’dı. II. Dünya Savaşı sona yaklaşırken ABD Japon adalarını işgale hazırlanıyordu.
Ordu Okinava adasında silah ve gıda yığınakları yapmıştı. Bazı kaynaklar Laurence Rockefeller’ın yardımcısı aracılığıyla silahların büyük bölümünü Vietnam lideri Ho Chi Minh’e satıldığını iddia ediyor. Hem de bir Amerikan doları ve Ho’nun “ iyi niyeti” gibi bir karşılığa. Doğal olarak bu pahalı ve önemli askeri malzemelerin niçin Kuzey Vietnam’a verildiği merak edilebilir.
Bu soruyu yanıtlamak için daha sonra ABD başkanı olacak Herbert Hoover adındaki bir şahsın genellikle bilinmeyen 1920’lerdeki bir araştırmasına göz atmalıyız. Söz konusu araştırmaya göre dünyanın en büyük petrol yataklarından biri güney Çin denizi sahillerinde şimdi Vietnam olarak bilinen Fransız Hindi Çini sahillerine uzanmaktadır. Henüz deniz sondaj çalışmalarının başlamadığı ve George Herbert Walker Bush adında birinin dünya çapında deniz sondaj şirketinin müdürü olmadan önceki bir dönemdi bu.
1945’te Vietnam hala bir Fransız sömürgesiydi. Laurence Rockfeller Vietnam’ın Fransızlar’ı kovacağı umuduyla Ho Chi Minh’e silah depolarını verdi. Böylece Standart Oil henüz işlenmeyen deniz petrol yataklarının denetimini ele geçirebilirdi. 1954’te Vietnamlı General Giap Amerikalılar’ın verdiği silahlarla Dien Bien Phu’da Fransızlar’ı yenilgiye uğrattı. Ho Chi Minh çok okuduğundan ve Hoover’ın kaynak raporunun farkında olduğundan ve dolayısıyla Vietnam sahillerinde zengin petrol kaynakları bulunduğunu bildiğinden Amerikalılar’la anlaşmayı bozdu .
“1950’li yıllarda denizaltından petrol çıkarma yöntemi su altında küçük patlamalar gerçekleştirerek ve ardından aşağıdaki kaya tabakalarından yankılanan sesleri kayıt ederek mükemmelleşti. Araştırmacı işte o zaman birikmiş petrolü altında tutan kemerli tuz kubbelerinin tam yerini belirleyebiliyordu. Ancak bu yöntem Vietnam sahillerinde uygulansaydı Standart Oil petrol yataklarının mülkiyetini ya da işletme hakkını elde edemezdi. Vietnamlılar, Çinliler, Japonlar belki de hatta Fransızlar BM’e koşar ve Amerika’nın petrolü çaldığından yakınırlardı ve bu petrolün çıkarılmasını durdururdu.
1964’te Vietnam güney ve kuzey olarak ikiye bölündükten ve planlı Tonkin Körfezi kazasından sonra birkaç Amerikan uçak gemisi Vietnam açıklarına demir attı ve “savaş” başladı. Her gün uçak gemilerinden jetler kalkıyor güney ve kuzey Vietnam’ı bombalıyor ve daha sonra normal askeri usule uygun olarak geri dönerken güvenliksiz yada kullanılmayan bombaları, gemilere iniş yapmadan önce okyanusa bırakıyorlardı. Güvenlikli askeri malzeme bırakma bölgeleri uçak gemilerinden uzakta bu amaç için tasarlanmıştı.
Hatta çok yakındaki gözlemciler bile yalnızca Güney Çin Denizi’nin sularında günlük gerçekleşen küçük patlamaları fark edebildi ancak bunların “savaşın” bir parçası olduğunu düşündü. ABD donanma gemileri ‘linebacker 1 operasyonu’nu başlattı ve böylece Standart Oil’in Vietnam deniz diplerindeki on yıllık petrol araştırması da başlamış oldu. Vietnamlılar, Çinliler, Amerikalılar da dahil bütün dünya ne olduğunu anlamadı, petrol araştırmasının Standart Oil’e maliyeti ise olsa olsa bir nikel’dir. Maliyet esas olarak ABD vatandaşlarının vergileriyle karşılanmıştı” (Marshall Douglas Smith , 2001, Siyah Altın Sıcak Altın , bölüm üç)
Bu yüzden 20 yıl sonra ve 57 bin Amerikalı ve yarım milyon Vietnamlı’nın hayatını yitirmesinin ardından Standart Oil yeterli verilere ulaştı ve savaş sona erdi. Nelson Rockefeller’ın kişisel yardımcısı Henry Kissinger Vietnam-Paris barış görüşmelerinde ABD’yi temsil etti ve bundan dolayı Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldü.
Savaşın tozu dumanı yatıştıktan sonra Vietnam, sahillerini sayısız petrol alanlarına böldü ve Vietnam’a belli bir yüzde verilmesi koşuluyla buraları yabancı şirketlerin tekliflerine sundu. Norveç’in Statoil’i, British Petroleum, Royal Dutch Shell, Rusya, Almanya ve Avustralya ihaleleri kazandı ve deniz sondaj çalışmalarına başladılar. Ancak zamanla zengin petrol yatakları olan dilimin Standart Oil’in ihalesini kazandığı alan olduğu açığa çıktı. Geniş denizaltı sismik araştırmaları tek kuruş ödenmeden yapılmıştı.
Maalesef ki üç büyük petrol kartelinin aç gözlülüğü yine de zerre kadar azalmadı. Amerikan ve İngiliz yöneticilerin artık yeni bir emperyalist stratejileri vardı ve o strateji sayesinde dünyadaki bütün enerji kaynaklarını kontrol etmeyi umuyorlar. İlkin Panama, Irak, Yugoslavya/Kosova, Afgan/Pakistan/Taliban/Mücahit, Suudi Arabistan gibi rejimlere silah satıyorlar daha sonra ise silah sattıkları bu rejimleri şeytan ilan edip ona savaş açıyorlar (Panama’nın işgali, Körfez Savaşı, BM Kosova Savaşı, Afganistan Savaşı gibi). Savaşın ardından o ülkelerde sürekli askeri üsler kuruyorlar ve çevre ülkelerdeki enerji kaynaklarını denetlemede bu askeri üslerden yararlanıyorlar. Günümüzde ABD dış politikasına “tam egemenlik” doktrini hakimdir: ABD bütün dünyadaki askeri, ekonomik ve politik gelişmeleri kontrol etmelidir.
Dünyayı yönetmek istiyorsan petrolü kontrol etmelisin. Bütün petrolü. Her yerdekini. (Tekelcilik, Michel Collon)
Bu yeni strateji Panama’nın işgali ile başladı, daha sonra sözde Körfez Savaşı’nı çıkardı, Balkanlarda BM yaptırım savaşı ile sürdü ve şimdi terörizme karşı yeni savaşlarla (Afganistan, Filipinler ve dahası) genişliyor. 20 Ocak 2001’de Savunma Bakanı Donald Rumsfeld eğer terörizmle savaşılacaksa başka 15 ülkede daha ABD askerlerinin konuşlandırılması gerektiğini söyledi. Sözde terörizmle savaşın Afganistan’da başlamasının nedeni o ülkenin ABD-İngiliz yöneticilerinin Hazar Denizi petrolünü ve gazını denetleme planları için büyük önem arzetmesidir.
Balkanlar’da BM Yaptırım Savaşı tümüyle petrol ve Hazar Denizi’nden, Kosova üzerinden Akdeniz’e Batı Avrupa pazarları için boru hattı döşenmesi içindi. Yugoslavya IMF ile top oynamayı reddettiğinde ABD ve Almanya sistematik bir istikrarsızlaştırma kampanyası başlattı hatta o “savaşta” Afganistan gazilerini bile kullandı. Yugoslavya uyumlu devletçiklere bölündü ve eski Sovyetler Birliği bulunduğu yerle sınırlandı. Sonuç ABD’nin Kosova’yı de facto işgali; Amerikalılar’ın Vietnam Savaşı’ndan beri en büyük askeri üssü inşa ettikleri yer.
Hazar Denizi bölgesinde 15-28 milyar varil petrolün varlığı kesin. Ayrıca 40-178 milyar varil petrol rezervlerinin varlığı da tahmin ediliyor. Toplam 206 milyar varil- yeryüzündeki potansiyel petrol rezervlerinin yüzde 16’sı (Suudi Arabistan 261, ABD’nin 22 milyar varil petrol rezervi var) bugünün düşük fiyatlarıyla bile 3 trilyon dolar eder. Sallanan Suudi rejimi ile -ölmek üzere yaşlı bir kral düzenin devrimci yolla yıkılması çağrılarına yol açan yaygın yoksulluk- Kafkaslardaki yeni petrol ve gaz kaynaklarıyla Standart Oil Suudi Arabistan’da yeni bir rejim yaratmaya ve Güney Asya’da yeni bir operasyon merkezi oluşturmaya çalışıyor.
Hazar Denizi’ndeki muazzam petrol ve gaz rezervleri ya batıya Avrupa pazarlarına ya da güneye Asya pazarlarına taşınmalıdır. Batı rotası petrolü Çeçenya’dan Karadeniz ve İstanbul Boğazı’nı geçerek Akdeniz’e taşımaktır. Ancak dar İstanbul Boğazı şimdiden Karadeniz’den gelen petrol tankerleriyle kilitlenmiş durumda. Diğer bir rota tankerleri İstanbul Boğazı’na girmeden Karadeniz’den Tuna Nehri’ne yönlendirmek ve Kosova üzerinden çok kısa bir boru hattıyla Akdeniz’e Tiran’a ulaştırmaktır. Bununla birlikte bu plan 1949’dan beri Arnavutluk’u silahlandıran Çin tarafından engellenmiştir.
Batı rotasının diğer bir zorluğu petrol ürünlerinin yüksek fiyatları, yaşlı nüfus ve doğal gaz için artan rekabetle nitelenen Batı Avrupa’nın problemli bir pazar olmasıdır. Ayrıca bölge oldukça rekabetçidir ve şimdi petrol Ortadoğu, Kuzey Denizi, İskandinavya ve Rusya’dan gelmektedir. Batı Avrupa cazip bir Pazar değildir, çünkü Hazar Denizi’nden zaten aşırı derecede rekabetçi Avrupa pazarına petrolü getirmek için sağlam bir altyapı gerekmektedir.
Tek yol Hazar Denizi petrolünü ve gazını Çin üzerinden Asya pazarlarına akıtmaktır. Ancak buda çok uzun bir rotadır ya da ABD Standart Oil projelerine politik ve ekonomik olarak düşman İran üzerinden götürmektir.
Sovyetler’in 1970’lerin sonlarında Hazar Denizi’nde zengin petrol yataklarını keşfeder keşfetmez petrolünü Afganistan ve Pakistan üzerinden Hint Okyanusu’na akıtacak Güney-Kuzey boru hattını inşa etmek için Afganistan’da kontrolü ele geçirmek için girişimde bulundu. Sonuç 10 yıl sürecek Sovyet Afgan savaşıydı. Standart Oil’in etkilediği Amerikan hükümeti Ruslar’ın Kuzey-Güney boru hattını tehlike olarak gördü ve CIA Usame bin Ladin de dahil olmak üzere terörist grupları eğitti, finanse etti ve bunlar 1980’lerin sonlarında Sovyetler’i yenilgiye uğrattılar.
Ruslar daha sonra boru hatlarındaki tekelleri sayesinde petrol ve gaz akışını denetlemeyi denedi. Eski Sovyetler Birliği’nin Güney Asya cumhuriyetleri (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan) Rusya’nın bu tekelci yapısını gördüler ve Batı şirketleriyle görüşmelere başladılar.
Standart Oil güdümlü Amerikan hükümeti şimdi, Balkanlar’dan eski Sovyetler Birliği’nin bu Güney Asya cumhuriyetlerine girmeyi planlıyor. ABD ordusu şimdiden Özbekistan’da daimi bir operasyon üssü kurmuş durumda; sözde anti-terörist strateji açıkça eşzamanlı olarak Ortadoğu ve Güney Asya petrolleri üzerindeki denetimi sağlamlaştırmak ve eski Sovyetler Birliği’ni sınırlamak ve nötralize etmek için tasarlanıyor. Bu stratejiye göre Afganistan tam bulunmasına ihtiyaç olan yerde duruyor.
ABD karşısındaki zayıf konumunun farkında olan Rusya sanki Afganistan’ın Amerika tarafından işgali konusunda tümüyle hemfikirmiş gibi gürültü yapıyor. Diğer yandan Rusya Şanghay İşbirliği Örgütü’ne katıldı. Örgüt şu anda Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’dan teşekkül. Çin Şanghay işbirliği örgütünü Rusya’nın Çin ve Kuzeydoğu Asya ile ekonomik ve politik bağlarını güçlendirmesi için kullanıyor. Rusya’nın ise Şanghay işbirliği örgütüne üyeliği Orta Asya’daki geleneksel egemenliğini sürdürme girişimidir. Şanghay İşbirliği Örgütü’nün altında yatan mantık üyelerin muazzam zenginlikteki petrol ve gaz rezervlerini denetlemektir.
Rusya, Çin, Hindistan ya da daha başka ulusların kaygılarına rağmen Afganistan, Güney Asya cumhuriyetlerini ve Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırma, yalıtma ve denetlemede operasyonların üssü olacak.
Bu ülkenin fethi tamamlandıktan ve daimi askeri birimler konuşlandırıldıktan sonra petrolü Asya pazarlarına akıtmak için Türkmenistan, Afganistan ve Pakistan hattını izleyecek bir petrol boru hattının yapımına başlanacak.
Standart Oil’in çıkarlarının savunucusu UNOCAL Afganistan Pakistan üzerinden geçerek Hint Okyanusu’na ulaşacak bir Kuzey-Güney boru hattının inşa edilmesi için on yıllardır uğraşmaktadır. 1998’de Kaliforniya’da kurulu UNOCAL Afganistan’da bir petrol boru hattının inşasını planlayan Central Asia Gas Konsorsiyumu’nun yüzde 46,5’unu elinde tutmaktadır. Ancak sonuç elde edemeden geçen birkaç yılın ardından Afganistan’daki çalışmalarına son verdi. Boru hattı Türkmenistan’ın Dauletabad petrol bölgesinden Pakistan’ın Mutan Limanı’na uzatılacaktı ve yaklaşık maliyeti 1,9 milyar dolar olacaktı. Ayrıca enerji kıtlığı yaşayan Hindistan’a boru hattının götürülmesi de 600 milyon dolar istiyordu.
2001 baharında başkan yardımcısı Dick Cheney’in şirketi Haliburton Azerbeycan’ın State Oil Company ile Hazar Denizi’nde petrol çıkarılması için 6 bin metrekarelik deniz platformunun inşası için büyük bir anlaşma imzaladı. Platform Haliburton’un katamaran vinç gemilerine yardım amaçlı denizaltı boru hattının döşenmesi ve diğer çalışmalar için kullanılacaktı.
UNOCAL 1998’de Taliban’ın Kuzey-Güney boru hattının inşası için istikrarlı bir politik ortam yaratamayacağı ve Afganistan’ı denetimi altında tutamayacağı açık hale gelince Taliban’la yapılan ilk anlaşmayı iptal etti. Bu bağlamda terörizme karşı yeni savaş Standart Oil’in Amerikan hükümetini ikna etmesinin sonucunda başlamıştır. Afganistan’da terörizmle savaş sonucunda savaş ağaları yeniden iktidarda. Bush yönetimi Afganistan’ın denetlenmesi amacı ile iktidara kendi adamı Karzai’yi getirdi.
Karzai, Central Asia Gas boru hattının inşası için Taliban’la görüşmeler yapıldığı sırada UNOCAL’ın üst düzey danışmanlarından biriydi. Karzai güneydeki Pastun Durrani kabilesinin reisidir. 1980’lerde Sovyetler’e karşı savaşan mücahitlerden olan Karzai, CIA’nın üst düzey bağlantılarından biriydi ve CIA Başkanı William Cassey, Başkan Yardımcısı George Bush ve Pakistan gizli servisi ile yakın ilişkilerini sürdürdü. Sovyetler Birliği Afganistan’ı terk ettikten sonra CIA Karzai ve kardeşlerinin bir bölümünün ABD’ye yerleşmesini sağladı.
Bush yönetiminin Afganistan’a saldırmasının gerçek nedenleri, görmek isteyen için açıkça ortadadır. Amerika’nın Pakistan Büyükelçisi Wendy Chamberlain, Pakistan Petrol Bakanı Osman Amuniddin ile Ocak 2002’de Kuzey-Güney boru hattı planlarını gerçekleştirmek için görüştü ve boru hattı için Pakistan’ın Arap Denizi’nde petrol limanı inşa etmesini teşvik etti.
Başkan Bush Amerikan ordusunun Afganistan’da varlığını sürdüreceğini söylüyor. Bu, Birleşmiş Milletler güçleri bir polis gücü olarak çalışırken ABD askerlerinin Kuzey-Güney boru hattının inşasına gardiyanlık edeceği anlamına gelir.
Boru hattı projesinin hızla ilerlemesini güvence altına almak içini Afgan kökenli Amerikalı Zalmay Halilzat, Central Asia Gas Projesi’nin eski üyelerinden biri, Başkan Bush’un özel ulusal güvenlik yardımcısı oldu.
Halilzad da bir Pastun’dur ve Kral Muhammed Zahir Şah döneminde görev yapan bir hükümet görevlisinin oğludur.
RAND Corporation’a danışarak UNOCAL ile Taliban hükümeti arasında özel bağın sürdürülmesinden sorumluydu. Halilzad aynı zamanda CHEVRON Şirketi’nin yönetim kurulunun üyesi olarak ulusal güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’ın yönetimi altında değişik projeler için risk analizleri yaptı.
Bugün Afganistan’daki terörizmle savaş sonuçlandığında -Özbekistan ve Afganistan’da sürekli Amerikan üslerinin kurulmasıyla- Standart Oil güdümlü Amerikan Hükümeti dünya petrolü üzerindeki denetimini arttırmak için nereye yönelecek? Büyük bir olasılıkla bu ülkeler teröristlerin sığınakları olarak etiketlenen Irak, Suriye, İran ve Güney Amerika Devletleri gibi ülkeler olacaktır.
Baba Bush’un 1991 deki Körfez Savaşı’nın sonucu, savasın ardından Kuveyt’in sınırlarını genişleterek Güney Irak’daki zengin Rumaila petrol alanlarını denetimi altına almak olmuştur. Bu Standart Oil’in denetlediği Kuveyt’in savaş öncesindeki üretimini iki katına çıkarmasını sağladı.
Yakın zamanlarda batı bölgesindeki çölde petrol bulan Irak’ın Suudi Arabistan’dan daha çok petrole sahip olduğu düşünülüyor. Irak günde 3 milyon varil petrol üretiyor ve büyük bir bölümünü BM’in gıda ve ilaç karşılığı petrol satma programı sayesinde dünyaya satıyor. Ancak Saddam Hüseyin Irak petrolünü sanki Suriye petrolüymüş gibi dünyaya satmaktan hoşnut Suriye’ye ihraç etmektedir. ABD’de Suriye’den en çok petrol alan ülkedir, çünkü Irak petrolü düşük sülfür içerir. Irak petrol kaçakçılığından ve BM denetimi dışında Suriye, Türkiye ve Ürdün ve hatta Körfez’de gemiler aracılığıyla yılda 1.5 milyar dolar kazanmaktadır.
11 Eylül’den bu yana Bush yönetimi terörizmle savaşın Irak’ı da kapsayacağı tehditlerinde bulunmaktadır. Ancak Irak’a herhangi bir saldırı Cheney’in Haliburton ve G.E gibi Amerikan şirketlerinin Irak’a hizmet ve mal satarak milyarlarca dolar kazandığı gerçeğini göz önünde bulundurmalıdır. Aynı zamanda Saddam’ın tasfiyesi Irak’lı canavara karşı yoksul Arap şeyhlerini koruma bahanesiyle Arap Yarımadası’nda bulunan Amerikan üslerin de tasfiyesini gündeme getirecektir.
Irak umutsuz bir biçimde körfez Arap İşbirliği Konseyi’ne üye (Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri vb) devletlerin gözüne girmeye çalışmaktadır. BM güvenlik konseyinde Irak’ın en yakın müttefiki olan -Irak petrolünü satın alma ve Irak’a temel ihtiyaç maddelerini satmada büyük kazançlar elde eden-Rusya, ambargo sorununun Irak’a yönelik askeri ambargonun kaldırılmasına yönelik ilk adımların atılması da dahil çözümünü istiyor. 24 Ocak 2002 de Rusya Dışişleri Bakanı Igor Ivanov, Moskova’nın Irak’a yönelik Amerikan operasyonuna karşı olduğuna dair resmi bir açıklama yaptı. Rusya’nın Lukoil Oil Company ve iki Rus hükümet görevlisi Irak’ın Batı Kurna’daki petrol yataklarının işletmek için 23 yıllık sözleşme yaptı. Sözleşmenin koşullarına göre Lukoil, 667 milyon ton ham petrol rezervinin yarısını Irak alacak, Rus hükümeti de diğer yarısını alacak, yani yaklaşık 20 milyar dolarlık bir anlaşma. Irak, Rusya’nın Irak’ı silahlandırdığı Soğuk Savaş günlerinden Rusya’ya 8 milyar dolar borcu var.
Ancak BM yaptırımları nedeniyle Lukoil 1997 sondaj haklarının kazanmasına rağmen Batı Kurna’dan bir damla bile petrol çıkarmadı. 2001’de Saddam Irak’a gıda ve ilaç karşılığı petrol satmasına izin veren BM’in gıda-petrol programı kapsamında Rusya’ya 1.3 milyar dolarlık petrol sözleşmesi imzaladı. 2001 Eylülünde Saddam BM yaptırımları kalkar kalkmaz Rus şirketlerini ödüllendirmek amacıyla 40 milyar dolarlık bir anlaşma daha yapacağını açıkladı.
2002 Şubatı’nda Rusya Dışişleri Bakanı Rusya ve Irak’ın aşırılık ve terörizm konularında işbirliği yaptığını ve Irak’a yönelik ABD’nin desteklediği ambargonun yararlı olmadığını ve kaldırılması gerektiğini söyledi. Daha sonra Rusya’nın Irak da dahil olmak üzere keyfi olarak seçilmiş bir devlete karşı uluslararası anti-terör operasyonunun yayılmasına ve yapılmasına kesin bir biçimde karşı olduğunu vurguladı.
Aynı zamanda Standart Oil/Bush Oil emperyalizmini genişleme planları gözönünde tutulduğunda Çin’in ABD’ye karşı mücadelede Ortadoğu uluslarını destekleme çabaları da artıyor. Ürdün Kralı II. Abdullah’ın 2002 Ocağı’nda Çin’i ziyareti sırasında Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin, Çin’in İsrail ve Filistin arasında barışın sağlanması amacıyla Arap ülkeleriyle daha güçlü bağlar kurmak istediğini söyledi. Oh, tabii, Çin’in Ortadoğu’ya adım atmak istemesinin nedeni kesinlikle barışı sağlamak içindir. Çin, Pakistan’a askeri malzeme satıyor ve eğer Standart Oil/Bush emperyalistleri Baba Bush’un 1991’de yaptığı gibi Irak’a saldırırsa Ortadoğu’ya müdahaleye hazır.
Ancak Standart Oil/Bush emperyalistleri belki de Çin’in bu tehdidinden kaygılanmayacak ve büyük bir olasılıkla Irak, Suriye ve İran petrolleri üzerinde denetim kurmayı deneyecek. Terörizmle savaş ikinci evreye giriyor: Bush teröristlerin sığınakları olarak tanım Ancak Standart Oil/Bush emperyalistleri belki de Çin’in bu tehdidinden kaygılanmayacak ve büyük bir olasılıkla Irak, Suriye ve İran petrolleri üzerinde denetim kurmayı deneyecek. Terörizmle savaş ikinci evreye giriyor: Bush teröristlerin sığınakları olarak tanımladığı ülkelerin işgal edilmesi, o ülkelerin enerji kaynaklarının ele geçirilmesi amacıyla yapılacak. Artık Standart Oil emperyalizmi olarak bilinen ABD-İngiliz emperyalizmi -11 Eylül’den beri- Amerikalı sivillerin ölümüne yol açtığından söyleyebiliriz ki terörizmle savaşın sonraki evresi çok yakında yanıbaşınızda sahneye konacak.
Amerikan askerleri Afganistan’da inşa edildiği gibi Kuzey-Güney boru hattının muhafızı olacaklar.
Bu arada Bush’un terörizmle savaşının ikiyüzlülüğü, onun, Kolombiya’nın en zengin petrol yataklarından Karayip sahillerine uzanan Occidental Petroleum’un 480 millik petrol boru hattının korunması için 98 milyon dolar göndermeyi önerdiği Kolombiya’da herkes için açıkça ortadadır. 98 milyon dolar Amerika’nın “uyuşturucu teröristleri”ile savaşması için Kolombiya’ya verdiği 1,3 milyar doların peşinden öneriliyor. 2001 yılında Cano Limone boru hattı bombalanması nedeniyle 26 günlüğüne kapandı. Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetler (FARC)’in gerillaları son 15 yıldır boru hattına saldırılar düzenliyor, bu nedenle 2,5 milyon varil petrol, nehirlere ve akıntılarına karıştı. Bu miktar 1989’da Alaska Exxon Valdez petrol kazasında akan miktarın 10 katıdır.
Eğer Bush son on yılda 40 bin kişinin hayatına mal olan Kolombiya’daki 38 yıldır süren savaşa girerse FARC, Küba’dan esinlenen Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN), aşırı sağcı gruplar ve Amerikanın desteklediği faşist hükümet arasındaki iktidar mücadelesine Amerika’yı dahil eder. Amerikan vatandaşlarının ödediği vergilerin Afganistan’da harcanmasının özrü 11 Eylül’den Bin Ladin’in sorumlu olmasıdır. Şimdi Kolombiya’da vergilerinin harcanmasının tek bahanesi Amerikalılar’ın hayatlarını değil, Amerikan petrol şirketlerinin çıkarlarını, tehdit eden FARC ve ELN “teröristleri” ile mücadele etmektir.
Kolombiya’nın işgali Amerikan-İngiliz petrol emperyalizmi kalıbını yineler: Petrolün olduğu yere gidilmesi. ABD Enerji Bakanlığı’na göre Kolombiya petrol üretimi 1980’lerin başında günlük 100 bin varil iken bu miktar 1999 başlarında yalnızca 844 bin varile yükseldi; yaklaşık yüzde 75’lik bir artış.
Kolombiya petrolünün ABD’ye ihracatı hızla arttı ve bugün Kolombiya Amerika’ya petrol satan ülkeler arasında 7. sıradadır. Kolombiya’da henüz işletilmeyen zengin petrol ve gaz rezervlerinin yaklaşık 20 milyar varil (ve Venezuella’nın kanıtlanmış rezervleri 70 milyar varil) olduğu hesaplanıyor; bundan dolayı ve onun petrol zengini komşusu Venezuella yeni emperyalist hedeflerdir. ABD petrolünü Basra Körfezi’nden daha çok Kolombiya ve komşuları Venezuella ve Ekvator’dan ithal etmektedir.
Güney Amerika’da “terörizmle savaş”ın açıklayıcı bir özelliği, Taliban ve Kaide’den farklı olarak, Bush yönetiminin Güney Amerika’nın sayısız uyuşturucu teröristlerini hedef almamasıdır. Niçin? Çünkü Bush yönetimi ve zengin denetleyicileri uluslararası uyuşturucu ticaretinden gelen yıllık 1,5 trilyon doların merkezinde yer almaktadır.
Bir Carlos Lehder, bir Pablo Esscobar, bir Amado Fuentes, bir Matta Ballestros ya da bir Hank Rohn gibi bir uyuşturucu teröristinin her zaman için bir işbirlikçi bankaya yatırarak ya da bir iş kurarak aklamak zorunda oldukları on milyar dolar gibi kara parası vardır. Uyuşturucu baronları böylece büyük şirketleri ya da bütün dünyadaki namussuz politikacıları finanse ederek aklanmış parayı yüzde 5 faizle borç vermekten oldukça hoşnut kalmaktadırlar.
Wall Street ve Bush yönetimi ortak gelir ve seçim kampanyalarının finanse edilmesi için Güney Amerikalı uyuşturucu baronlarının yüz milyonlarca dolarına bağımlıdır. Enron gibi bir şirketin satın almadan kaynaklı olarak gelirlerindeki her milyon dolarlık artış, Wall Street’i denetleyen yüzde 1’in borsadaki değerini 20-30 kat arttırıyor.
Haziran 1999’da Kolombiya Devlet Başkanı Andreas Pastrana, New York Borsası Başkanı Richard Grasso’nun FARC finans sorumlusu Raul Reyes’le Kolombiya’nın kokain üretim merkezinde buluşmasını sağladı. Rezil kucaklaşma basında çok az yer aldı.
Grasso, bununla birlikte, Kolombiyalı uyuşturucu teröristlerini örtüleyecek Amerikalı milyarderlerin tek temsilcisi değildi. Grasso’nun ziyaretinden birkaç ay sonra, Amerikan Dış İlişkiler Konseyi’nin iki zengin üyesi Kolombiyalı asilerin kurucusu 70 yaşındaki Manuel Marulanda ile görüşmek için Kolombiya ormanlarındaki FARC üssüne uçmaları dünya basınında manşetlerde yer aldı. Komünist uyuşturucu teröristiyle görüşmenin ardından American Online Inc.’nin ortak kurucusu ve Başkanı James Kimsey ve küresel bir emlak imparatorluğu olan J.E. Robert Company’nin Başkanı Joseph Robert Kolombiya devlet Başkanı Pastrana ile görüşmek için Bogota’ya uçtular. Washington’a geri döndüklerinde Amerikan Dış İlişkiler Konseyi temsilcileri Marulanda ve FARC’ın barış ve ekonomik reform taleplerinde samimi olduğuna ikna oldukları açıklamasını yaptılar.
ABD banka ve şirketlerinin Güney Amerikalı teröristlerin uyuşturucu paralarını akladıklarına inanmak zor gelebilir. Hatta ahlaksız medya bile işlenen bu suçu yazmak zorunda kaldı. 1983 yılında ABC televizyonu uyuşturucu ve para aklamayı ele alan ‘Close up’ adlı bir haber programında Citibank, Marine Midland, Chase Manhattan ve Miami’deki 250 banka ve şubesini, bu işlere bulaştığını belirtti. Medellin Karteli’nin üst düzey muhasebecisi ve para aklayıcısı Ramon Milian Rodriguez 1988’de Senato alt komitesine verdiği ifadede ABD finans sektöründe “kim kimdir”i inandırcı biçimde ortaya koydu. Bu işi yöneten bankalar:
• Citibank
• Citicorp
• Bank of America
• First National Bank of Boston
“Her durumda” der Rodriguez “bankalar kiminle iş yaptıklarını bilirlerdi…” Veriler Rodriguez’in haklı olduğunu kanıtlıyor; bankalar sık sık aptal rolü oynasalar da kimin ne yaptığını biliyorlar.
1998 yılında ABD Genel Accounting Ofis’in Citibank hakkında yaptığı soruşturmada Citibank’ın Meksikalı bir müşterisi için para hareketlerini örtbas edecek yaratıcı kamuflaj yöntemleri kullanarak uyuşturucu parası olduğu iddia edilen 90 ila 100 milyon dolar arasında bir miktarı gizlice transfer ettiği kanıtlandı.
Petrol emperyalizmi petrole süren bağımlılığa dayanıyor, uzun ve kanlı çatışmalarla yalnızca insanlığın geleceğini tehdit etmiyor aynı zamanda iklimlerin değişmesi, ekolojik yıkım gibi alttan alta gelişen başka bir tehlikeye daha yol açıyor.